ŞÜPHEDEN SANIK YARARLANIR İLKESİ

ŞÜPHE DURUMUNDA SANIKTAN YANA YORUM: “İN DUBIO PRO REO/ŞÜPHEDEN SANIK YARARLANIR” İLKESİNİN HUKUKİ YAPISI, İÇTİHATLA GELİŞİMİ VE SUÇ TÜRLERİNE GÖRE UYGULANMASI

Stj. Av. Beyza CANBAZ

5/8/202516 min read

Books on law and human rights are on a shelf.
Books on law and human rights are on a shelf.

ŞÜPHE DURUMUNDA SANIKTAN YANA YORUM: “İN DUBIO PRO REO/ŞÜPHEDEN SANIK YARARLANIR” İLKESİNİN HUKUKİ YAPISI, İÇTİHATLA GELİŞİMİ VE SUÇ TÜRLERİNE GÖRE UYGULANMASI

1. Giriş ve Kavramsal Çerçeve

Ceza yargılamasında adil yargılanma hakkı, yalnızca usul kurallarıyla değil; yargıcın delilleri değerlendirme biçimiyle de şekillenir. Bu kapsamda, sanığın suçlu olduğuna dair her türlü şüphenin ortadan kaldırılması zorunluluğu, ceza hukukunun temel güvencelerinden biridir. Bu prensip, “şüpheden sanık yararlanır” ya da evrensel deyimiyle “in dubio pro reo” ilkesi olarak bilinir.

Bu ilke, masumiyet karinesinin (presumption of innocence) uygulama sonucudur. Sanığın suçluluğu mahkemece ispat edilinceye kadar masum sayılacağı temel kabulü, ispat yükünün devlete ait olduğunu gösterir. Sanık hakkında şüphe oluştuğunda ise yargılama süreci, bu şüphenin ortadan kaldırılmasına odaklanmalıdır. Ortadan kaldırılamayan şüphe durumunda mahkûmiyet değil, beraat kararı verilmelidir. CMK m. 223/2-e'de bu ilke pozitif hukuk kuralı olarak yer almakta; “yüklenen suçun sanık tarafından işlendiği sabit olmadığında beraatine karar verilir” hükmü ile açıklanmaktadır.

1.1. İlkenin Hukuki Kaynakları

  • Anayasa m. 38/4: “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.”

  • CMK m. 223/2-e: “Yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması halinde beraat kararı verilir.”

  • AİHS m. 6/2: “Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılır.”

  • İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi m. 11/1: “Her suçlanan kimse, yasal bir mahkemece suçluluğu kanıtlanıncaya kadar masum sayılır.”

1.2. Tarihsel Gelişim

İlk kez Roma Hukuku’nda şekillenmeye başlayan bu ilke, ortaçağ Avrupa’sında "bireyin Tanrı önünde masum kabul edilmesi" prensibinden türemiştir. Modern ceza hukukuna geçişte, özellikle Montesquieu, Beccaria ve Voltaire gibi aydınlanma düşünürleri tarafından “suçsuz bir kişinin cezalandırılması, suçlunun serbest kalmasından daha vahimdir” anlayışıyla savunulmuştur. Günümüzde hem kıta Avrupası sistemi hem de Anglo-Sakson hukuku ilkeyi tanımaktadır.

1.3. İlkenin Rasyoneli ve Fonksiyonu

Bu ilkenin dayanakları şunlardır:

  • Ceza hukukunun en ağır yaptırımları içerdiği göz önünde bulundurularak, failin cezalandırılmasının yüksek kesinlik gerektirdiği;

  • İspat yükünün kamu otoritesinde olması nedeniyle, delil yetersizliğinin sanığa yüklenemeyeceği;

  • Kişi özgürlüğünün üstün değeri, hukuka aykırı biçimde sınırlandırılamayacağı;

  • Devletin yargılama gücünün sınırlandırılması gerekliliği ve keyfi uygulamalara karşı güvencedir.

2. İlkenin Sınıflandırılması ve Akademik Derinlik

2.1. Negatif İspat Kuralı Olarak İşlevi

“Sanığın suçsuzluğu ispat edilmelidir” yaklaşımı yerine, sanığın suçluluğu ispat edilemezse beraat verilmelidir anlayışı hâkimdir. Bu nedenle bu ilke, pozitif ispat yükümlülüğü yerine “negatif ispat yükü”nün devlete ait olduğunu gösterir.

2.2. Vicdani Kanaat ve Yargıcın Rolü

CMK m. 217 gereğince hâkim delilleri serbestçe takdir eder. Ancak bu takdir serbestliği sınırsız değildir. Yargıcın kanaati her türlü şüpheden arınmış olmalıdır. Bir başka ifadeyle, yargıcın iç dünyasında en ufak bir kuşku varsa, bu, mahkûmiyetin önünde bir engel teşkil eder.

2.3. İlkenin Uygulanabilirlik Ölçütleri

  • Delillerin kuşku uyandıracak düzeyde yetersiz olması,

  • Tanık anlatımlarında çelişkiler bulunması,

  • Teknik raporlarla maddi olay arasında illiyet kurulamaması,

  • Mağdur beyanlarının tutarsız veya desteklenmemiş olması.

Bu durumlar ortaya çıktığında mahkemenin beraat kararı vermesi bir yükümlülüktür; takdir değil.

2.4. Şüpheden Sanık Yararlanır İlkesi Yargılama Sürecinin Hangi Aşamasında Uygulanır?

o Soruşturma Aşaması:

Ceza muhakemesi hukukunda soruşturma evresi, Cumhuriyet savcısının maddi gerçeği araştırdığı ve kamu davası açılıp açılmayacağına karar verdiği hazırlık safhasıdır. Bu aşamada “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi uygulanmaz. Savcı, suçun işlendiğine dair yeterli şüphenin varlığı hâlinde iddianame düzenler; bu yeterlilik, kesin delil düzeyinde bir ispatı zorunlu kılmaz. Ancak mevcut deliller kamu davası açılması için yeterli şüphe oluşturmuyorsa, “kovuşturmaya yer olmadığına dair karar” (KYOK) verilir.

ü Kovuşturma Aşaması:

“Şüpheden sanık yararlanır” ilkesi, yargılamanın esasını oluşturan ve sübuta ilişkin bir ilkedir. Bu ilke, mahkemenin hüküm kurma aşamasında devreye girer. Mahkeme, tüm delilleri bir bütün olarak değerlendirerek sanığın suçu işleyip işlemediği konusunda bir kanaate varır. Sanığın mahkûmiyetine yeterli kesinlikte ve kuşkuya yer bırakmayacak biçimde delil bulunamaması hâlinde, sanık lehine karar verilmesi gerekmektedir. Bu ilke, yalnızca ilk derece mahkemesi tarafından değil, istinaf ve temyiz mercileri tarafından da gözetilir.

3. Emsal Yargıtay Kararları Işığında İlkenin Uygulaması

Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun yerleşik içtihatlarında sanığa ceza verilmesi için şüpheye yer vermeyecek şekilde eylemi gerçekleştirdiğinin ispatı gerekecektir. Bu ispat için öncelikle suçun işlenip işlenmediği sonra bir olayın kanuni unsurlarının belirlendiği şekilde işlenip işlenmediği ve son olarak da sabit olan bu suçun sanık tarafından işlenip işlenmediğinin tartışılması ve kesin olarak ispatı gerekir. Tüm aşamalarda da "şüpheden sanık yararlanır" kuralının uygulanması gerekir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 2017/6-1147 Esas, 2018/519 Karar sayılı ilâmında

"... Amacı, somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suçu işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden biri de öğreti ve uygulamada; "suçsuzluk" ya da "masumiyet karinesi" olarak adlandırılan kuralın bir uzantısı olan ve Latincede; "in dubio pro reo" olarak ifade edilen "şüpheden sanık yararlanır" ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkûmiyetine karar verilebilmesi bakımından göz önünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlaka sanık yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, dava konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği veya gerçekleştirilme biçimi konusunda bir şüphe belirmesi hâlinde de geçerlidir. Sanığın bir suçtan cezalandırılmasına karar verilebilmesinin temel şartı, suçun hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak kesinlikte ispat edilebilmesidir. Gerçekleşme şekli şüpheli veya tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkûmiyeti; toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp, diğer kısmı göz ardı edilerek ulaşılan kanaate ya da herhangi bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalı, bu ispat, hiçbir şüphe ya da başka türlü oluşa imkân vermemelidir. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermek anlamına gelecektir..."

şeklinde içtihatta bulunarak bu hususa işaret etmiştir. Yine Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2018/6-110 Esas, 465 Karar, 2016/6-1157 Esas, 2017/239 Karar sayılı ilâmlarında da aynı hususlar teyit edilmektedir. Yani olayın oluşuna ilişkin şüpheli durum varsa burda da "şüpheden sanık yararlanır" kuralının uygulanması gerekecektir.

Hırsızlık, yağma, cinsel istismar gibi çoğu zaman ani gelişen veya suç işlemek için sanıkların önceden plan yaptıkları ve sonrasında yakalanmama adına delil bırakmamaya yönelik tedbirler almalarına göre bu tür suçlarda yan delil bulmada sıkıntılar olduğu açıktır. Çoğu zaman bu tür suçlarda mevcut tek delil sadece müştekilerin beyanından ibaret kalmaktadır. Bu zorlayıcı nedenlerden dolayı aralarında husumet olmayan, çoğu zaman hiç tanımadığı ve iftira atması için neden bulunmayan müşteki beyanı sübutun ve sanığın eylemi gerçekleştirdiğinin kabulünde yeterli kabul edilmektedir. Ceza yargısına hakim olan en temel ilke olan masumiyet karinesi ve şüpheden sanık yararlanır ilkesi ceza adaleti bakımından başkaca hiçbir delil olmayan ve bulunma ihtimali olmayan hususlarda sanık aleyhine, müşteki lehine esnetilebilmektedir. Bu belli zorluklar nedeniyle bir nebze kabul edilebilecek bir durumdur. Ancak başka türlü delil toplama imkanı olan olaylarda veya akla, mantığa veya olaya uymayan, kendi içerisinde tutarsız veya sürekli değişen ya da ihtilaflı başka bir konuda müşteki ya da yakınlarına açıkça yarar sağladığı, müştekiyi gerçekten sanık olmaktan çıkarıp müşteki haline sokabilecek, yani haksız durum yaratacağı aşikar olan soyut beyanların tek doğru kabul edilerek cezalandırma yoluna gidilmesi, masumiyet, silahların eşitliği ve şüpheden sanık yararlanır kurallarına açıkça aykırılık teşkil edeceği açıktır.

Bu nedenle ispatı zor olan olaylarda akla, mantığa ve dosyadaki olaylara uyumlu denetlenebilir müşteki beyanına itibar olabilir ise de akla, mantığa, fenne ve dosyadaki olaylara uymayan hele de başka türlü ispat imkanı varken sadece müşteki beyanıyla yetinilmesi halinde bu beyanın suçun aydınlatılmasına yönelik değil başka bir olayı örtme, iftira atma veya intikam alma gibi bir amaca yönelik olduğu şüphesi doğuranlara bu şüphe giderilmeden itibar edilmesi büyük haksızlık oluşturacak ve yargılama konusunda tüm yetkiyi hakkı olmadığı halde sadece taraf olması gereken görünüşteki müştekiye devredecektir.

· Kuşku sınırlarını aşan yeterli delil bulunmadığı takdirde şüpheden sanık yararlanır

” Sanık Cemal hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan kurulan mahkumiyet hükmünün incelenmesi : Kendilerinde herhangi bir uyuşturucu ya da uyarıcı madde ele geçmeyen sanıkların savunmalarının aksine, diğer sanıklarda ele geçirilen uyuşturucu maddelerle ilgileri bulunduğuna veya diğer sanıkların suçlarına iştirak ettiklerine ilişkin, Değişik anlamlara gelebilecek somut olay ve olgularla örtüşmeyen ve maddi bulgularla desteklenmeyen telefon görüşmeleri dışında, kuşku sınırlarını aşan yeterli delil bulunmadığı gözetilmeden, sanıkların beraati yerine mahkumiyetlerine karar verilmesi bozma sebebidir.” Yargıtay 10. Ceza Dairesi . 2011/4941 E. 2013/1250 K.

· Sanığın atılı suçu işlemediğine dair istikrarlı savunmaları karşısında görgüye dayalı bilgisi bulunan tanık bulunmaması halinde şüpheden sanık yararlanır

“Katılanın evinde kiracı olan sanığın, evi tahliye ederken bahçede bulunan 14 yaşındaki birer adet kayısı ağacı ile erik ağacını kestiği iddia olunan somut olayda; sanığın atılı suçu işlemediğine dair aşamalarda değişmeyen istikrarlı savunmaları, sanığın ağaçları kestiğine dair görgüye dayalı bilgisi bulunan tanık bulunmaması karşısında, sanığın cezalandırılabilmesi için, katılanın soyut iddialarından başka her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı deliller elde edilememesi nedeniyle “kuşkudan sanık yararlanır” (in dubio pro reo) ilkesi gereğince sanığın beraatine yönelik kabulde bir isabetsizlik görülmemiştir.” Yargıtay (K) 15. Ceza Dairesi 2013/13337 E. , 2013/13532 K.

· Doktor raporu olmayan hallerde kasten yaralama suçunda şüpheden sanık yararlanır

“Ceza yargılamasının en önemli ilkelerinden biri olan “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi uyarınca, sanığın üzerine atılı suçtan cezalandırılmasının temel koşulu, suçun kuşkuya yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesidir. Gerçekleşme şekli kuşkulu ve tam olarak aydınlatılmamış olaylar ve iddialar sanık aleyhine yorumlanarak mahkumiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkumiyeti yargılama aşamasında toplanan ihtimali kanıya değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermeyecek açıklıkta olmalıdır. Bu açıklamalar doğrultusunda, sanığın savunmasında atılı suçları işlemediğini beyan etmesi, dosya kapsamında sanığın atılı tehdit ve kasten yaralama suçlarını işlediğine dair bilgisi olan tanık beyanının olmaması ve yine kasten yaralama suçu yönünden, katılanın beyanında sanığın kendisini şikayet tarihinden yaklaşık 1 ay önce tekme ve tokat vurmak suretiyle dövdüğünü belirtmesine karşın katılanın yaralandığına dair dosyada bir adli rapor bulunmaması karşısında, dosyada katılan beyanından başka sanığın savunmasının aksini ispata elverişli somut delil bulunmaması karşısında, sanık hakkında yazılı şekilde hüküm kurulması, bozma nedenidir” Yargıtay 4. Ceza Dairesi 2018/5830 E. , 2021/12485 K.

· Geçmişte aynı suçtan sabıkası olan sanığın bu suçu da işlediği şeklindeki dosya içeriğindeki kanıtlarla desteklenmeyen değerlendirmenin suçsuzluk karinesine aykırı olduğu - Gerçekleşme şekli kuşkulu ve tam olarak aydınlatılamamış olay ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamayacağı

“Tanık Ö. F. Y.; M. Ç.'la sanık H. S. Y. arasındaki içeriği tespit edilemeyen çok sayıdaki telefon görüşmesini doğrulamakta, ancak bu görüşmelerin işlerinin gereği yapılmış görüşmeler olduğunu beyan etmektedir. Sanık M. Ç.'ın, duruşmada döndüğü soruşturma aşamasında alınan beyanları dışında, üzerinde yakalanan uyuşturucunun, sanık H. S. Y.'dan alındığı hususunda görgüye dayalı bilgisi olan başka kimse de yoktur. Sanık H. S. Y.'ın üzerinde herhangi bir uyuşturucu veya uyarıcı madde bulunmadığı, üzerine atılı suçu işlediği hususu her türlü kuşkudan uzak, kesin ve inandırıcı delillerle kanıtlanamamıştır. Geçmişte uyuşturucu madde ticareti suçundan sabıkası olan sanığın bu suçu da işlediği şeklindeki dosya içeriğindeki kanıtlarla desteklenmeyen değerlendirme, yukarda ayrıntılarına yer verilen suçsuzluk karinesine de aykırıdır. Bu sebeple hakkındaki hüküm kesinleşen M. Ç.'ın duruşmada dönmüş olduğu soruşturma aşamasında alınan beyanlarına ve içeriği tespit edilemeyen telefon görüşmeleriyle adli sicil kaydına konu ilama dayalı olarak sanık hakkında uyuşturucu madde ticareti suçundan mahkûmiyet hükmü kurulması yerinde değildir. Bu itibarla; Özel Daire bozma kararı isabetli bulunduğundan, yerel mahkeme direnme hükmünün BOZULMASINA karar verilmesi gerekmektedir.’’ Yargıtay Ceza Genel Kurulu E. 2011/10-159 K. 2011/202 T. 4.10.2011

· Sanığın evinde ele geçen madde miktarının kullanım sınırı içinde kaldığı - Maddeyi sattığına ilişkin kanıt elde edilemediği – Kuşkudan sanık yararlanır ilkesi gereği eylemin uyuşturucu madde ticareti yapmak olarak kabul edilemeyeceği

“Uyuşturucu madde ticareti suçunda; uyuşmazlık; sanığın sübuta eren eyleminin kullanmak için uyuşturucu madde bulundurmak suçunu mu, yoksa uyuşturucu madde ticareti suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkindir. Evinde yapılan arama sonucunda ele geçen uyuşturucu madde dışında, sanığın uyuşturucu maddeyi sattığı yolunda başka bir kanıtın elde edilememesi, Adli Tıp Kurumunun mütalaalarında belirtilen günlük kullanım miktarı dikkate alındığında, bilirkişi raporunda belirtilen 276 gramlık uyuşturucu madde miktarının iki aylık kişisel kullanım sınırları içinde olması, sanığın tüm aşamalarda evinde bulunan uyuşturucu maddeyi satmak için değil, kullanmak için bulundurduğu yönündeki aksi kanıtlanamayan savunmaları birlikte değerlendirildiğinde, sanığın uyuşturucu madde ticareti suçunu işlediği kuşku boyutunda kalmaktadır. Kuşkudan sanık yararlanır ilkesi uyarınca, yerel mahkemece, sübuta eren eylemin kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçunu oluşturduğu gözetilmeden, kesin bir kanaat vermekten uzak kanıtlara dayanılarak, sanığın uyuşturucu madde ticareti suçundan cezalandırılmasına karar verilmesi hukuka aykırıdır.’’ Yargıtay Ceza Genel Kurulu Esas : 2011/10-387 Karar:2012/75 Karar Tarihi: 6.3.2012

· Taraflar arasında husumetin bulunması ve cinsel suçlarda şüpheden sanık yararlanır ilkesi

“Olayın intikalinin katılanın işten çıkartılmasından yaklaşık 3 ay sonra olması, katılanın beyanını doğrulayan tanıkların mevcut iş yerinden çıkartılanlar olması ve aynı zamanda sanık aleyhine benzer iddialarla açılan kamu davasının müştekileri olmaları, tanıklar E.. A.., Y.. P..ve Y.. V..’nin iddia edilen eylemlere şahit olmadıklarını ifade etmeleri, tarafların çalıştıkları iş yerlerinin bölge müdürü olan sanığın atanmasından sonra ilgili kişilerin işine son verilmesi nedeniyle taraflar arasında husumetin bulunması karşısında sanığın isnat edilen eylemleri gerçekleştirdiğine dair şüphe oluştuğu, şüphe sanık lehine değerlendirilerek atılı suçtan beraati yerine yazılı şekilde mahkûmiyetine karar verilmesi yasaya aykırıdır.’’ Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 2013/8916 sayılı kararı

· Eylemin basit cinsel saldırı şeklinde gerçekleşmesi karşısında cinsel suçlarda şüpheden sanık yararlanır ilkesi

“Mağdurenin aşamalarda alınan beyanlarında sanığın olay sırasında içine boşaldığını açıkça ifade etmesi, sanığın ise mağdureyle seviştiklerini ancak tam bir cinsel birleşme yaşamadıklarını savunması, … Devlet Hastanesinin 03.06.2013 tarihli raporunda vajen arka foniks ve servikal kanal girişinden alınan sıvıların mikroskobik incelemesinde canlı ya da ölü sperme rastlanılmadığının belirtilmesi, … Adli Tıp Kurumu …İhtisas Dairesinin 24.07.2013 ve 31.12.2013 tarihli raporlarında ise mağdureye ait olduğu bildirilen bir adet beyaz renkli külottan alınan örneklerden en az biri erkek cinsiyet karakterli birden fazla şahsa ait DNA profilinin bir arada karışık olarak elde edildiğinin, söz konusu karışık DNA profilinin sanığa ait DNA profilini içerdiğinin ancak külotta yapılan incelemede sperm hücresi görülmediğinin bildirilmesi karşısında, ceza hukukunun temel ilkelerinden olan “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi de gözetilerek sanığın 5237 sayılı TCK’nın 102/1 ve 102/5. maddeleri uyarınca cezalandırılması ve lehe kanun değerlendirmesinin buna göre yapılması gerekirken yazılı şekilde beden veya ruh sağlığını bozacak şekilde nitelikli cinsel saldırı suçundan hüküm kurulması yasaya aykırıdır.’’ Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 2016/6583 sayılı kararı

· Çocukların cinsel istismarı suçunda cinsel suçlarda şüpheden sanık yararlanır ilkesi

“Suça sürüklenen çocuğun savunmalarına, 2007 yılı Şubat tatilinden önce gerçekleştiği iddia edilen eylemden yaklaşık 4 yıl sonra 01.04.2011 tarihinde şikayette bulunulmasına ve tüm dosya içeriğine göre, suça sürüklenen çocuk …’un mağdure …’ya yönelik çocuğun basit cinsel istismarı suçunu işlediğine dair mağdurenin soyut beyanları dışında mahkûmiyetine yeter her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmaması nedeniyle “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi de gözetilerek suça sürüklenen çocuğun atılı suçtan beraati yerine yazılı şekilde mahkûmiyetine karar verilmesi yasaya aykırıdır.’’ Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 2016/7499 sayılı kararı

· Cinsel eylemin rıza ile gerçekleşip gerçekleşmediğinin belirlenememesi karşısında şüpheden sanık yararlanır ilkesi

“Sanık ile mağdure arasındaki ilişkinin 1997 yılında başladığı, 2002 yılından itibaren de cinsel ilişki boyutuna ulaştığı ve şikayet tarihi olan 12.01.2007 tarihine kadar sürdüğü, bu ilişki nedeni ile mağdurenin hamile kaldığı ve sanık ile birlikte …. özel bir klinikte kürtaj dahi yaptırdığı, 2000 yılında sanığın çektiği mağdureye ait fotoğraflardan ve bu ilişkiden sanığın annesi, abisi ve erkek arkadaşının da haberdar olduğu, keza sanığın bu fotoğrafları evin karşısındaki direğe yapıştırmasına ve hatta arkadaşlarına da göstermesine rağmen mağdurenin sanıkla olan birlikteliğini sürdürmeye devam ettiği gibi başka arkadaşlık ilişkisi de olduğu, sosyal konumu ve yaşı itibariyle her zaman şikayetçi olup sanıkla olan ilişkisinden rahatsızlığını ifade etmesi mümkün iken bu yola tevessül etmediği, bu itibarla santaj suçunun zorlama, cinsel saldırı suçunun ise cebir, tehdit ve irade dışılık öğelerinin olayda oluşmadığı, sanığın borcunu istemesi üzerine mağdurenin şikayetçi olduğu, daha sonra da bu şikayetinden de vazgeçtiği iddia, sanık savunması, tanık beyanları ve tüm dosya kapsamından anlaşıldığı, savunmanın aksine cinsel ilişkinin zorlama ile olduğuna dair sanığın cezalandırılması için her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı delillerin elde edilemediği, reşit olan mağdurenin rızaen cinsel ilişkisinin de suç teşkil etmeyeceği ve “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi de gözetilerek, her iki suçtan da beraetine karar verilmesi gerektiği halde yazılı gerekçelerle mahkümiyetine hükmolunması yasaya aykırıdır.’’ Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 2009/2958 sayılı kararı

Fail suçun temel şeklini işlemiş fakat suçun nitelikli halinin gerçekleşip gerçekleşmediği belirsizse, daha hafif olan temel halinden mahkumiyet hükmü kurulmalıdır. Örneğin: suçun silah unsuru içerip içermediği konusunda şüphe varsa, şüpheden sanık yararlanır prensibi yine uygulama alanı bulacaktır.

· Tasarlayarak kasten öldürme suçunda şüpheden sanık yararlanır ilkesi

“Suçun tasarlanarak işlendiğinin kabulü için önceden alınan öldürme kararından vazgeçmeye yeterli makul bir süre geçmesine rağmen dönülmeyerek, kararda ısrar ve sebat gösterilmesi suretiyle ve belli bir hazırlıkla öldürme fiilinin gerçekleştirilmesinin gerektiği, yargılamaya konu somut olayda ise sanığın öldürme kararını ne zaman aldığının kesin olarak saptanamadığı, tasarlamanın koşullarının oluştuğuna ilişkin yeterli gerekçe olmadığı gibi inandırıcı delillerinde bulunmadığı, oluşan şüpheli durumun lehine yorumlanması gerektiği anlaşılmakla TCK’nın 81. maddesi uyarınca cezalandırılması gerektiği gözetilmeden, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması…” bozma gerekçesi yapılmıştır.’’ Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 11.12.2017 tarihli, 2016/2998 E. ve 2017/4904 K. sayılı ilamından.

Şüpheden sanık yararlanır ilkesi, hafifletici nedenlerin uygulanmasında da kendini gösterir. Haksız tahrik, meşru savunma, zorunluluk hali gibi cezayı azaltan veya ortadan kaldıran nedenlerin varlığı konusunda şüphe varsa, bu şüphe sanık lehine yorumlanarak ilgili hükümlerin uygulanması gerekir.

· Haksız tahrik uygulamasında ilk haksız hareketin hangi taraftan geldiğinin tespit edilememesinde şüpheden sanığın yararlanması

“… sanığın maktul ve mağdurun araçları ile sanığın dükkanının önünde durduktan sonra, araçlarından inerek kendisine hakaret ve küfür ettikleri yönündeki istikrarlı beyanı değerlendirildiğinde, sanık ile maktul ve mağdur arasında gerçekleşen kavga ortamında ilk haksız hareketin kimden kaynaklandığının belirlenememesi karşısında, haksız tahrik hükümlerini düzenleyen 5237 Sayılı TCK’nin 29. maddesi uyarınca sanık hakkında asgari oranda indirim yapılması gerektiğinin gözetilmemesi …” Yargıtay 1. Ceza Dairesi 2020/733 E. 2020/1611 K. 3.7.2020 sayılı ilamından.